Otistik Özellikler Gösteren Bireyler







OTİZM NEDİR ?

Otizm, kelime olarak “ kendine dönük” anlamındadır. 1943 yılında ilk kez Leo Kanner tarafından infantil otizm olarak bahsedilmiştir. Çeşitli ve farklı tanımlar yapılmakla birlikte son zamanlarda nedenleri üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda otizm için; “Sosyal etkileşimde bozukluk, dil, konuşma ve sözel olmayan iletişimde gerilik ile birlikte tekrarlayıcı ve stereotipik hareketler ile karekterize merkezi sinir sisteminin gelişimsel bir bozukluğudur.” diyebiliriz.

OTİZMİN BELİRTİLERİ NELERDİR ?
Otizmin belirtilerinin çok erken yaşlarda görülmesine rağmen otizm tanısı, 2,5 – 3 yaşlarında konulabilmektedir. Çalışmalar tanıyı daha erken koyabilme üzerinde yoğunlaşmıştır ve aşağıda da belirtildiği gibi otistik bireylerin doğumlarından itibaren izlenmeleri sonucunda, otizmin erken çocukluktaki belirtileri aya ve yaşa göre saptanmıştır.

Otistik kişilerde görülen tipik özellikler: sosyal ilişkilerde güçlük, sözel yada sözel olmayan iletişimde güçlük, oyun oynamada güçlük, değişikliklere karşı tepki ve direnç gösterme olarak sıralanabilir. Otistik kişilerin hepsi zihinsel engelli değildir, zihinsel engeli olmayan otistikler vardır ve Yüksek İşlevli Otistik olarak adlandırılırlar. Ne var ki otistik bireylerin % 66’sı zihinsel engellidir.

Otistik bir bireyde 8-12 ay arası :
  • Sosyal gelişim bozukluğu. ( gülümseme ve uygun yüz ifadesinin yoksunluğu)
  • Çevreye / insanlara daha az tepki verme yada vermeme.
  • Adıyla çağrıldığında az yada geç tepki verme / tepki vermeme
  • Görsel uyaranlara az tepki verme / tepki vermeme
  • Dokunulunca geri çekilme gibi belirtiler görülmektedir.
1 – 2 YAŞ
  • Çevresindeki insanlara tepki vermeme.
  • Sanki sağır gibi davranma.
  • Oyunlara aktif olarak katılmama.
  • Göz teması kurmama.
  • İşaret parmağını istediği nesne için kullanmama.
  • Sizin gösterdiğiniz yöne bakmama gibi özellikleri sergilemektedirler.
Ayrıca otistik bireyler stereotipik hareketler, sallanma, etrafında dönme, ellerini sallama, parmaklarını izleme gibi davranışlar gösterebilirler. Acıya karşı dayanıklı olabilirler, nesneleri döndürmekten hoşlanırlar, ekolali görülebilir, vücut dilini jestleri / mimikleri algılayamazlar ve buna uygun davranamazlar. Otistik bireyler aynılığı severler, ayrıntıya önem verirler bulundukları yerde nesnelerin/ eşyaların yerinin değişmesini istemezler, değişikliğe tepki gösterirler buna bağlı olarak davranış problemleri çıkartabilirler. Nedensiz gülme ve ağlama, öfke nöbetleri, nedensiz korkular, yiyecek seçme( genelde tek tip yiyecek süt gibi ), tek bir noktaya odaklanıp izleme, nesnelere yada nesnelerin işlevlerine takıntı düzeyinde odaklanma ( arabalara karşı aşırı ilgi, tv’ nin düğmesini açıp-kapama, dönen nesneleri izleme (çamaşır makinesi gibi) ), korkuyu ve tehlikeyi bilmemeleri otistik bireylerin özellikleri olarak gözlenebilmektedir.

Motor beceriler: Otistik bireyler motor gelişimlerinde yaşıtlarıyla aynı düzeyde gelişim göstermekle birlikte bazı otistik bireyler yaşıtlarının da üzerinde beceriler sergileyebilirler. Fakat otizm durumundan kaynaklanan çevreye karşı ilgisizliklerinden dolayı oturma, emekleme ve yürüme zamanlarında gecikmeler görülebilir. Otistik bireylerin farklı bir fiziksel görünümleri yoktur.

Dil ve konuşma: Dil ve konuşma, gelişimin ilerleyen aşamalarında ortaya çıktığı için , otistik bireylerde erken tanılamayı güçleştiren etmenlerden birisidir. Normal gelişim gösteren çocuklar dili edinmede, ağlama farklılaşması, cıvıldama, babıldama gibi dönemleri iletişim amaçlı kullanmaya başlarken otistik çocuklarda bu dönemlerin görülmediği gözlenmektedir. Bazı otistik çocukların 0-2 yaş arasında tamamen sessiz kaldığı da bilinmektedir. Edinilen bazı kelimeleri anlamlı olarak kullanabildikleri gözlendiği gibi edinilen kelimelerin kaybolabildiği de görülmektedir. Otistik çocuklarla yapılan çalışmalar sonucunda otistik çocukların dili edinim aşamasında sınırlılıkları olduğu, alıcı dil becerilerinde bir nesneye bağlı iki aşamalı yönergeleri yerine getirebildikleri( topu al bana getir v.b.), kelimeleri somut olduğu sürece algılayabildikleri, kelimeler ve anlamları soyutlaştıkça anlamada güçlük çektikleri kaydedilmiştir. Konuşabilen otistik çocukların kişi zamirlerini, zaman eklerini kullanmada ve ses tonunu kullanmada güçlükleri olduğu bilinmektedir.

OTİZMDE TANI VE DEĞERLENDİRME NASIL YAPILIYOR?
Kişiye otistik tanısı konulabilmesi için otizmin belirtilerinin iyi bilinmesi gerekmektedir ve erken tanı koymak otizm için çok önemlidir. Tanıyı erken koyabilmek için de aile görüşleri önem kazanmaktadır. Aile çocuğunda, yukarıda bahsedilen farklılıklardan bazılarını gördüğünde ve bunu önemli derecede hissettiğinde anca bir doktora gitmektedir bu da tanının yine 3 yaşlarında konmasına neden olmaktadır. Otizmde tanılama ve değerlendirme sürecinde, ilk basamak üniversitelerin psikiyatri veya nöroloji birimlerinde doktor tarafından değerlendirme basamağıdır. Uzman hekim otistik belirtiler gördüğü ve otistik olma riski taşıyan kişiyi ilgili birimlere sevk ederek buradaki psikologlar tarafından yapılan değerlendirmeler sonucunda otizm tanısı koyulabilmektedir.

Otizmde tanı koymak için kullanılan araçlar;
  1. 18 ayında oyun çağında otizm kontrol listesi.
  2. ICD 10 psikiyatrik bozukluklar sınıflama el kitabı.
  3. DSM IV psikiyatrik bozukluklar sınıflama el kitabı.
  4. 0 – 3 yaş arası Y.G.B. tarama envanteri.
Yukarıda kullanılan araçların en yaygın ve geçerli olanı DSM IV tür. DSM IV kriterleri Amerika’da yayınlanan ve uluslar arası kabul gören hastalıkların sınıflandırılması olarak adlandırılmaktadır. Bu kriterlerde otizm diye adlandırılan bozukluğun sınırlarını Yaygın Gelişimsel bozukluklar içinde ele almıştır. Buna göre DSM IV te 16 maddeden 8’inin çocukta bulunuyor olması otizm tanısını koymada yeterlidir.

Bunun yanısıra Amerikan Otizm Derneğinin kriterlerine göre bir çocuğun otistik olarak kabul edilebilmesi için, aşağıdaki listede yer alan semptomların en az yarısını taşıyor olması gerekmektedir.
  1. Diğer çocuklarla iletişim kurmada güçlük.
  2. İşitmiyormuş gibi davranma.
  3. Öğrenmeye direnç gösterme.
  4. Tehlikelerden korkmama.
  5. Değişikliklere direnç gösterme.
  6. İhtiyaçlarını jestlerle işaret etme.
  7. Yersiz gülme veya kıkırdama.
  8. Fiziksel temastan hoşlanmama yada karşı koyma.
  9. Aşırı hareketlilik.
  10. Göz temasından kaçınma.
  11. Cisimleri çevirme, döndürme.
  12. Nesnelere aşırı bağlılık.
  13. Tekrarlanan tek düze oyun.
  14. Topluma katılmama.
OTİSTİK ÇOCUKLARIN EĞİTİM ORTAMLARI

Otizm genelde yaşamın ilk 3 yılında ortaya çıkan ve yaşam boyu devam eden bir durumdur. Otizme yönelik pek çok eğitim ve tedavi yöntemleri otizmin tarihinden bugüne dek kullanılmıştır. Otizme yönelik Freud’ çu yaklaşımlar nedeni ile 1950’li yıllarda psikanaliz yöntemi kullanılmış, beynin nörolojik ve kimyasal etkenleri göz önünde bulundurularak elektro şok tedavisi uygulanmıştır. Fakat yapılan çalışmalarda bu yöntemlerin otizmi ortadan kaldırması yada iyileştirmesi üzerinde bir etkisi olmadığı sonucu ortaya çıkmıştır. 1960- 1970’ li yıllarda Lovas ile beraber davranışçı yaklaşım tabanlı eğitim modellerine başlanmış, yapısal ve bireysel eğitime önem verilmiştir. 1980’ li yıllara gelindiğinde eğitimin içine aile de alınmış ve ailenin eğitimdeki önemi üzerinde durulmuştur. Böylece okul-ev-aile üçgeni oluşturulmuştur. 1990’lı yıllarda ise otizme yönelik alternatif tedavi yöntemleri/ yaklaşımları, otizmin bilinemezliği ve bu duruma duyulan çaresizlik içerisinde ortaya çıkmıştır. Duyusal- Devinsel terapiler, hippoterapi (atlarla tedavi), yunuslarla tedavi, vücudun belli bölgelerini uyarmaya yönelik yapılan masajlar, keyif verici, rahatlatıcı sallanmalar, besin diyeti, ek vitamin ve mineraller... Özellikle İngiltere’de ortaya atılan ve bir dönem oldukça kalabalık bir kitleyi arkasına alan Duyusal- Devinsel terapi yöntemi popüler olmuştur. Duyusal- Devinsel terapilerin temelinde otistik özellik gösteren çocukların günlük yaşam ve eğitim ortamlarında yer alan uyaranlarla az ya da gereğinden fazla uyarılabildikleri; bu özelliğin de uygun olmayan davranışlara yol açtığı varsayımı yer alır. Diğer varsayım ise, otistik bozukluğun beyne duyu iletmeyi engellediği; bu nedenle, alternatif duyu iletim yollarının devreye sokulması gerektiğidir. Bu nedenle Duyusal- devinsel terapiler iki başlık halinde uygulanmaktadır.

Duyusal Bütünleştirme Terapisi: Duyusal Bütünleştirme Terapisi’nin beynin duyu işleme yetisini geliştirdiği, bu gelişimin de öğrenme ve davranışlar üzerinde olumlu etkilerde bulunduğu öne sürülmektedir. Terapide, deri ve vücut üzerinde; masaj, sallanma, denge hareketleri yapma, v.b. keyifli uygulamalara yer verilmektedir. Bu uygulamaların yanı sıra “ duyu diyeti “ diye adlandırılan, içinde bulunulan ortamın çeşitli duyulara hitap eden uyaranlarla yapılandırılması işlemi yapılmaktadır. Duyusal- Bütünleştirme Terapisi’nin beyin ya da davranışlar üzerinde kısa ya da uzun süreli etkililiğine ilişkin herhangi bir araştırma bulgusu yoktur.Tersine tek denekli bir araştırmada, Duyusal Bütünleştirme Terapisi’nin otistik özellik gösteren bir deneğin kendini yaralama davranışlarında artışa yol açtığı belirlenmiştir. Örn: Hippoterapi ( atlarla terapi ), Yunuslarla Terapi

İşitsel Bütünleştirme Terapisi: İ.B.T ’ nin varsayımı ise, otistik özellik gösteren bireylerin aşırı duyarlı işitme duyularının davranış sorunlarına yol açtığı ve öğrenmeyi engellediğidir. Müziğin orta kulağa masaj etkisi yapacağı ve orta kulağı rahatlatacağı da varsayılır. Otistik çocuklara, belli frekansların filtre edildiği müzikler kulaklıkla dinletilir.Diğer bir uygulama da ise, müzik yerine insan sesi kullanılır. İ.B.T ‘ nin öğrenme ve davranışlar üzerindeki etkililiğine ilişkin hiçbir deneysel araştırma bulgusu yoktur. Örn: Işık ve ses ile Terapi.
Ne yazık ki bu tür yaklaşımlar bilimsellikten uzak ve otistik bireye fayda getirmeyen yaklaşımlardır. Otizmde, otistik bireyin bireysel farklılıkları muhakkak göz önünde bulundurulmalıdır. Bütün otistikler aynı belirtileri aynı şiddette göstermezler. Bu nedenle yunuslarla yapılan terapide alınan bazı olumlu sonuçların bireysel farklılıklardan kaynaklanabileceği düşünülmektedir. Otizmde, otizmi çok iyi bilmek, otistik kişinin güçlü ve zayıf yönlerini çok iyi analiz etmek gerekmekte, eğitim programlarını ve ortamlarını buna göre düzenlemek gerekmektedir. Tek bir program, tek bir ortam bütün otistik bireyler için işe yarar demek doğru değildir.

Yapılan denemelerin ve bilimsel araştırmaların sonucunda davranışsal yaklaşıma dayalı öğretim yöntemlerinin otistik bireylere beceri ve kavram kazanımında etkili ve işe yarar olduğu sonucunu ortaya çıkmıştır.

Davranışçı yaklaşım tabanlı ve uygulamalı davranış analizine dayalı yöntemlerde kendi içinde otizmi algılamasına ve anlamlandırmasına göre farklı teknik ve yöntemler denemişlerdir. Ama genel olarak otistik bireylerin eğitimlerinde eğitim ortamları yarı yapılandırılmış yada yapılandırılmış ortamlardır.



 Otizm kültürünün prensipleri nelerdir? Otistik birey dünyayı nasıl algılıyor?
Otizmin özelliklerini ve otistik bireylerin dünyayı nasıl algıladıklarını anlamaya çalışmak , otistik bireyler için hazırlanacak olan eğitim ortamlarının ve programlarının niteliğini yükseltecektir. Bu amaçla; otistik bireylerle yapılan uzun dönemli çalışmalar, bu çalışmalarda yapılan gözlem ve incelemeler, otistik bireylerin beyin yapılarının nörolojik olarak birtakım testler (EEG, EMG v.b), tıbbi tahliller, nörolojik kimyasal araştırmalar ve de otopsi çalışmaları sonucunda otizmin özellikleri ve otistik bireylerin dünyayı algılama biçimleri üzerine fikir sahibi olunmaya çalışılmıştır.

Buna göre;
Otistik bireylerin çoğunun görsel becerilerinin işitsel becerilerine göre daha gelişmiş olduğu ancak duyularından elde ettikleri bilgileri entegre etmekte zorlandıkları ve genel olarak bunu başaramadıkları gözlenmektedir. Buna bağlı olarak da uygun yüz mimiklerini, jestlerini oluşturamazlar ve karşılarındaki kişiye dönüt veremezler.

Otizm, zihin kuramı içinde ele alındığında, otistik bireylerin tek kanallı kişiler olduğu, ayrıntıya ve detaya önem verdikleri, aynı anda iki işi birden yapamadıkları, tek bir noktaya odaklandıkları, yoğun ve dar bir ilgi alanları oldukları düşünülmektedir.

Otistik bireyler için dünyanın çok karmaşık sistemler bütününden oluştuğu ve otistik bireylerin dünyayı anlamada ve algılamada zorluklar çektikleri, dünyanın onlar için anlamlı olabilmesi için somut ve nesnel olması gerektiği, kesin ve net olması gerektiği, aynılığı, aşina olmayı, düzenli ve tertipli olmayı sevdikleri yapılan araştırmalar, çalışmalar ve Yüksek İşlevli Otistik Bireylerin kendi ifadelerinden anlaşılmaktadır.Somut ve nesnel olanı anlamakta, soyut ve kavramsal olanı anlamaya göre daha başarılı oldukları gözlemlenmektedir.

Yoğun ve dar bir ilgi alanları olduğu için buna bağlı olarak dikkatlerini bir noktaya toplamak zor olabilir fakat toplanan dikkatin dağılması da zorlaşabilmektedir. Hoşlandıkları / istedikleri bir nesne yada herhangi bir şey olduğunda dikkatleri ve o nesne/ olay/etkinlik ile ilgilenme sürelerinin oldukça uzayabildiği ve kopmadıkları gözlemlenmiştir. (bir nesneyle saatlerce oynayabilir yada pencereden dışarıyı saatlerce izleyebilir) Ama dikkati kendinize çekmek istediğinizde sizinle ilgilenmezler bile..

Otistik bireylerle yapılan çalışmalarda rutin işleri ve ritüel davranışları daha iyi yapabildikleri, taklit edebildikleri fakat sadece olayı yaptıkları, biçimini taklit etmedikleri ortaya çıkmıştır. Yürütücü işlevleri sınırlı olduğu için perspektif geliştiremedikleri, olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi kuramadıkları, yordama da, çıkarımda bulunamadıkları çalışmaların sonucudur. Bunun sonucu olarak da zaman kavramını algılayamadıkları ve kendilerini organize edemedikleri görülmüştür. Ayrıntıya ve detaya sahip oldukları izlendiği için puzzle, bulmaca gibi oyunlarda daha başarılı olabilirler. Parçayı daha iyi işleyebilirler.

Otistik bireylerin çoğu düzenli ve herşeyin yerinde olmasını isterler, değişikliklere karşı tahammül edemeyebilirler ve değişikliklere karşı davranış problemleri çıkartabilirler. ( saldırganlık, kendine zarar verme) Bazı otistik bireylerin sese ve ışığa karşı hassas olabildiği gözlemlenmiştir.

Tüm bunların ışığında dünyayı anlamlandırabilmeleri, algılayabilmeleri için dünyanın, somut, açık ve net olması gerektiği düşünülmektedir. Otizmin özellikleri gibi bireysel özelliklerinde göz önüne alınması gerektiği ve otistik bireyin güçlü olduğu alanlardan eğitime başlanmasının ve herşeyin onlar için görselleştirilmesinin eğitime katkı sağlayacağı görüşü desteklenmekte ve savunulmaktadır.